Komuta Kontrol Nedir?
Komuta Kontrolün çok farklı tanımları olmakla beraber
genel olarak askeri literatürde aşağıdaki gibi tanımlanmıştır: “Vazifenin
yerine getirilmesi için askerî faaliyetlerin planlandığı, yönlendirildiği,
koordine, icra ve kontrol edildiği bir süreçtir. Bu süreç; bilgi toplamak ve
analiz etmek, yapılacak görevleri planlamak, emirleri yayımlamak ve
faaliyetlerin icrasına nezaret etmek için gerekli hususları kapsar.”
"Komuta" kelimesi komutanın liderlik vasfını öne çıkaran ve emretme
yetkisini ifade eden genel bir anlama sahiptir. "Komuta" kuvvetlerin
veya kaynakların vazifenin başarılması için kullanılması, sevk ve idaresi ile
faaliyetlerin koordinesini kapsayan yasal ve kurumsal dayanağı olan emretme
yetki ve sorumluluklarının bütünüdür. “Kontrol”, yürütülen bir faaliyetin doğru
ve uygun olarak icra edilip edilmediğinin denetlenmesi, tahsis edilmiş
kuvvetlerin ve kaynakların sevk ve idaresidir. "Kontrol" komutan
tarafından kullanılan bir yetki olmakla birlikte, bu yetkinin kullanılmasında
komutanın karargâha ihtiyacı vardır. Askeri tarih bilimcilerinin deyimiyle
“komuta” sanat, “kontrol” bilimdir. Komutan, bilgisiyle, ileri görüşlülüğüyle,
cesaretiyle, iradesiyle, adaletiyle, tutum ve davranışlarıyla, birliğine örnek
olan ve sahip çıkan, onu en kritik anlarda dahi peşinden sürükleyerek bu sanatı
uygulayan kişidir. Komutan nadiren önceden bestelenmiş besteleri icra eder,
komutanlığın sırrı tüm eylemlerinin yeni bir beste kıvamında olmasıdır.
Muharebe sahası idare süreci özünde insan iradesi olması sebebiyle dinamik ve
tam olarak tahmin edilemezdir. Muharebe sahası her zaman rasyonel pratiklerle
ve bilindik denklemlerle açıklanamaz. Güvenlik ortamı her zaman ayrı ve yepyeni
bir ilişkiler kümesi, başka bir esinti ve icra edilen faaliyetler de ilk kez
çalınan beste gibidir. Harbin sevk ve idaresi eyleminin sorumlusu olarak her
komutan kendi ölçeğinde bilimin ürettiği meslek pratiklerini sanatkârane bir
incelik ve titizlikle kullanmak durumundadır. Komuta kontrol; komutanın ne
yapılması gerektiğini anlamasını ve ona uygun ne tür önlemler alınması
gerektiğini görmesini sağlayan araçtır. Komuta-kontrol bazen, bir harekâtın
planlanmasında hareket tarzına karar verme biçiminde kendini gösterir. Bazen,
acil eylem tatbikatlarında olduğu gibi, önceden uygulanan bir ön koşullu tepki
şeklini alır, böylece komutakontrol tedbirleri bir kriz anında refleks olarak
uygulanır. Bazı komuta - kontrol türleri o kadar hızlı ve kesin bir doğrulukla
gerçekleşmelidir ki, yalnızca bilgisayarlar yardımıyla gerçekleştirilebilir;
uçuş sırasında güdümlü bir füzenin komuta ve kontrolü gibi. Komuta kontrol,
komutanın organizasyon, iletişim, liderlik, planlama, karar verme, bilgi
yönetimi becerilerini bir arada bulunduran teori ya da teoriler bütünü olarak
da ele alınmaktadır.
Komuta Kontrol ve
Tarihten Notlar
Komuta Kontrolün sanat boyutunu üzerinde
barındıran “komuta” yeteneği; tarihin en ünlü komutanlarını yetiştiren Türk
milletinin tabiatı ve gelenekleriyle tamamen örtüşen liderlik sanatıyla
anlamını bulmaktadır. Türkler sadece komuta etme sanatı ile ön plana
çıkmamıştır; aynı zamanda komuta-kontrol vasıtaları olarak bilinen ve çağının
ilerisinde teknik ve usuller geliştirmişler ve savaşlarda başarıyla
uygulamışlardır. Teşkilatlanma, planlama, haberleşme ve sevk idare anlamında
somutlaşan Komuta Kontrol örneklerinden öne çıkan bazılarına hadi gelin tarihin
sayfalarını çevirerek bir göz atalım.
Tarih boyunca “Ordu-Millet” olarak adlandırılan
Türkler; başta Asya Kıtası olmak üzere Avrupa ve Afrika dâhil geniş
coğrafyalarda çok sayıda devlet kurmuş, çeşitli yabancı kavimler, milletler ve
devletler üzerinde hâkimiyet sağlamışlardır. Bozkır yaşantısının hareketli ve
güçlü olmayı gerektiren zorlu şartları, Türkleri dayanıklı ve mücadeleci bir
millet hâline getirirken güçlü ve iyi teşkilatlanmış ordular kurmalarında da
önemli bir etken olmuştur.
Büyük Hun İmparatoru Mete Han tarafından M.Ö. 209
yılında ilk defa teşkilatlı bir ordu kurulmuş ve bu tarih Türk Ordusunun ve
Türk Kara Kuvvetlerinin kuruluş tarihi olarak kabul edilmiştir. Mete Han’ın
kurduğu ordu 10’lu teşkilat sistemine göre oluşturulmuştur. Türk Ordularına
zaferler kazandıran bu teşkilat yapısı, komuta kontrolün en önemli ögelerinden
biri olan teşkilatlanma fonksiyonu ile açıklanabilir. Mete Han ile tarih
sahnesine çıkan bu teşkilatlanma modeli günümüze kadar uzanan yelpaze
içerisinde hüküm süren diğer Türk devletleri ile süregelmiş, özellikle
Göktürkler, Uygurlar, Selçuklular ve Osmanlılar döneminde Türk Ordusu dünyanın
sayılı ordularından birisi olmuştur. Büyük Hun imparatoru Mete Han disiplinli bir
ordu elde etmek amacıyla katı disiplin kuralları koymuş ve birliklerinin
sadakatini ölçmek için inanılması güç sınavlar verdirtmiştir. Islık çalan bir
ok icat etmiş ve bu oklarla okçu atlı birliklerine eğitim yaptırmıştır. Islık
çalan ok haberleşme ve düşman üzerinde korku yaratma amacıyla kullanılmıştır.
Büyük Hun İmparatorluğunda haberleşme aracı olarak elçi ve ulakların dışında
askeri haberleşmede sembol ve işaretler de kullanılmıştır. Bunlar, bayrak,
davul, boru ve oktur. Özelikle orduda, gece davul ve boru, gündüz bayraklar
kullanılmıştır. Savaşlarda davul, bayrak ve borularla haberleşme sistemi tarih
boyunca Hunlardan Göktürklere onlardan Osmanlı İmparatorluğuna kadar tüm Türk
devlet ve imparatorluklarda görülmüştür.
Eski Türk devletlerinin önemli sembolleri arasında yer
alan “Savaş alametleri”, aynı zamanda bir savaş aleti idi. Bu alametler
savaşlarda çeşitli görevler üstlenmekteydi. Uçlarına atkuyruğu bağlanmış olan
tuğlar, savaşta ordu düzeyindeki birliklerin yerlerini ve hareketlerini
gösterirken, askerî müzik topluluğu (tuğ takımı), ordunun hareketine bir düzen
verirdi. Başkomutan olan hakanın yanında olan ve onun komutlarına göre çalınan
“Hakani Kös” de yüksek sesi ile ordunun hareketlerini yönlendiren bir diğer
çalgıdır.
Büyük Hun ordusu, Çin ordusunu M.Ö. 203 yılında
Pe-teng kalesi çevresinde 400 bin atlıdan oluşan ordusuyla kuşatmıştır. Bu
kuşatma esnasında kuzeyde yağız atlılar, batıda ak atlılar, güneyde doru
atlılar, doğuda kır atlılar bulunuyordu. Atların dizilişleri Türklerde yönlerin
renklerle temsiline uygunluk gösteriyordu. Çünkü eski Türklerde batı ak, doğu
gök, kuzey siyah ve güney kırmızı renklerle sembolize ediliyordu. Bu anlayışa
uygun olarak atların bu renklere en yakın olanları belirtilen yönlere
dizilmişti. Yön ve renklere göre dizilen atlar ve atlılar karışıklığı önlemek,
uygulanacak taktikleri başarmak açısından da önem taşıyordu. Bu diziliş şekli
içinde bulunulan dönem dikkate alındığında komuta kontrolün mükemmel bir
uygulaması olarak kabul edilebilir.
Yazılış itibarıyla dünyanın en eski askerî strateji
kitabı olarak kabul edilen Sun Zi’nin Savaş Sanatı eserinin, sadece Çin’de
değil, bozkır kavimlerince de bilindiği kabul edilmektedir. Sun Zi’nin başta
bozkır kavimleri üzerine yaptığı gözlemler ve dönemin casus raporlarından ve
kroniklerinden yola çıkarak oluşturmuş olduğu bu askerî ilkeler, zamanla
öğretiye dönüştürülüp askerî okullarda komutan adaylarına bir ders kitabı
olarak okutulmuştur. İlerleyen yüzyıllarda kimi önemli filozoflarca da yeni
yorumlarla zenginleştirilip günümüzde bir klasik halini almıştır.
Orhun yazıtları, Türklerin bilinen ilk Alfabesi olan
Orhun alfabesi ile Göktürkler tarafından yazılmış yapıtlardır. Orhun yazıtları
ile Sun Zi’nin Savaş Sanatı metninin örtüştüğü pek çok nokta bulunmaktadır. Bu
örtüşme, Göktürkler ile Çin’in arasındaki kültürel ilişkiyi göstermesi
açısından önemlidir. Bu yazıtlar sadece edebî bir metin ya da tarihî bir belge
olarak değil; aynı zamanda ilk askerî stratejik metinlerimiz olarak
değerlendirilebilir.
Orta Asya göçebe askeri mirasının akışkan ve sık
tekrar edilmesi sonucu meleke haline gelmiş muharebe düzenlerinin ve bunun
neticesinde ortaya çıkan komuta kontrol kolaylığının kazanımlarını, Osmanlı
İmparatorluğu da klasik dönem sonuna kadar koruyacak ve rakiplerine karşı bir
kuvvet çarpanı olarak elde tutacaktır. Tabur cengi adı verilen ve Osmanlı
ordusunca özgün olarak geliştirilip başarıyla tatbik edilen muharebe düzeni,
yeniçeriler, topçular ve top arabalarının müşterek bir şekilde muharebe etmesi
esasına dayanmaktaydı. Günümüz ordularının üzerinde önemle durduğu birlikte
çalışabilirlik (interoperability) felsefesinin güzel bir örneği olan bu
muharebe düzeninde birbirlerine zincirlerle bağlı savaş arabaları içerisindeki
tüfeklerle teçhiz edilmiş yeniçeriler merkezde, piyade yeniçeriler bunların
gerisinde, hafif süvari birlikleri ise kanatlarda muharebeye başlardı. Merkezin
ilerisinde ise asıl gücü erken fark etmeyi önleyen azap örtme birliği
bulunurdu. Düzenin esası ise düşmanın örtme kuvvetiyle erkenden açılıp
yayılmasına, asıl birliğinin süvari kuvvetleri ile kuşatılıp sahte geri
çekilmelerle merkezdeki yeniçerilerin imha bölgesine kanalize etmeye dayalıydı.
Batı’dan Doğu’ya bütün düşmanların yüreklerine korku salan bu muharebe düzeni o
denli büyük bir şöhret kazanmıştır ki, düzeni Osmanlı’ya öğreten Macarlar ve
Habsburglar bile Osmanlı’nın geliştirdiği şekli taklit etmeye çalışmışlardır.
Modern dünya tarihinde, özellikle de Ortadoğu ve
Avrupa söz konusu olduğunda, Osmanlı askeri gücü özel bir yer işgal eder. 14.
yy’ın başından 17. yy’ın ortasına dek dünyadaki en yetkin askeri güç olan
Osmanlı Ordusu, askeri kurumların, teşkilatlanma usullerinin, teknolojinin ve
taktiklerin gelişiminde başı çekti. Bu tarihten sonra batılı silahlı kuvvetler
üstünlüğü ele geçirmeye başladı.
18. yy’da Osmanlı Ordusundaki tüm reform çabalarına
rağmen İbrahim Müteferrika ve Ahmed Resmi'nin de yerinde tespit ettikleri
üzere, asıl sorunu teşkil eden “eğitimli subay eksikliği ve komuta kontrol
zafiyeti” gözden kaçmıştır.
20. yüzyılın en yetenekli komutanlarından biri olarak
gösterilen Mustafa Kemal Atatürk’ün “askerlik anlayışına bakıldığında, seçkin
bir subay olarak komutanlığın ve liderliğin önemli uygulamalarının onun
şahsında toplandığı görülür.”
Ulu Önder Atatürk’ün 30 Ağustos Meydan Savaşı ile
ilgili şu sözleri bu gerçeği yansıtmaktadır; “Biz, bu harekâtı, sonucunu
bütünüyle bilerek yaptık. Bütün bunlar, belki bütün dünyaya hayret verecek
niteliktedir. Onun için, ordumuzun kudretini anlamayan ve anlamaktan âciz
olanlar, bu çok büyük eseri beklenmedik bir tesadüf eseri gibi göstermek
istiyorlar; fakat hiçbir zaman öyle değildir. Harekât bütün ayrıntılarına kadar
bütünüyle düşünülmüş, belirlenmiş, hazırlanmış, yönetilmiş ve
sonuçlandırılmıştır.”
Tayvan Hava Kuvvetlerinde bir subay olan Meu-Chun Wang, “Mustafa Kemal’in Gelibolu Savaşı’nda Görev Komutanlığı Prensiplerini Kullanımı” adlı bir çalışma yapmış ve bu çalışmasını bir makale olarak yayımlamıştır. Çalışmada, ABD Ordusu Doktrinine (2014) göre “Görev Komutanlığı Prensipleri” kapsamında altı adet prensipten dördü analiz edilmiştir;
1. Komutanın Niyetini
Açık Olarak Aktarması:
Mustafa Kemal’in 57. Alay’a yönelik şu emrinin onun bu prensibi başarı ile yerine getirdiğini gösteren örneklerden biri olarak gösterilmiştir: “Size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum! Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde yerimize başka güçler ve komutanlar gelebilir”.
2. Ortak Bir Anlayış Oluşturma:
Bu husus sadece komutanın ast birlikleri ile değil
aynı zamanda diğer dost birliklerle de oluşturulmalıdır. Gelibolu savaşında
Mustafa Kemal çok sayıda birleşik/karma harekât icra etmiştir. Mustafa Kemal
farklı birlikleri komuta etmede mükemmeldi. Hangi alay ya da kuvvet olduğu fark
etmeksizin, dost birliklerle ortak anlayışı başarı ile tesis etmiştir. “Harbin
tasarımı, inanç ve irade ile sanatkârane icrası bir cephe komutanı için, sevk
ve idare ettiği en küçük unsur dâhil olmak üzere, muvaffakiyete olan kusursuz
bir inanç ve birlikteliğe ihtiyaç gösterir.”
3. Görev Emirlerinin
Kullanımı:
Komutanın niyeti ile beraber bu niyete uygun görev
emirlerinin verilmesi de son derece önemlidir. Görev emirleri niyete göre daha
detaylı ve özeldir. Ancak niyete dayanmalı ve uygun olarak ifade edilmelidir.
Mustafa Kemal, karşı-taarruza geçmeden önce emir subayı ile beraber
Conkbayırı’nda bizzat keşif faaliyetinde bulunmuş, taktik resmi ve mevcut
durumu iyi anlamış, ast birliklerine görev emirlerini vermeden önce etraflıca
bilgi toplamıştır. Karşı-taarruzun uygun olduğuna karar verdiğinde ise niyetini
ve görev emirlerini basit ve açık olarak astlarına aktarmıştır. Astlarına kendi
birliklerini yönetmeleri için fırsat vermiş, detaylı emirler vermemiştir. Onun
açık, basit ve anlaşılır olarak niyetini ortaya koyması ve buna göre yine
basit, açık ve anlaşılır olarak görev emirlerini vermesi savaşın kazanılmasında
etkili olmuştur.
4. Karşılıklı Güvene
Dayalı Uyumlu Takımlar Oluşturmak:
Mustafa Kemal’in savaştaki vaziyeti, şartları mükemmel
olarak anlaması, tahlil etmesi, gözü kara cesareti onun askerleri ile karşılıklı
güvene dayalı güçlü bir bağın oluşmasını sağlamıştır.
Modern Dönemde Komuta
Kontrol
Modern Komuta Kontrol düşüncesi ilk kez, General
Antoine Henri de Jomini’nin “Savaş Sanatı” (“The Art of War”, Section “The
Command of Armies and the Supreme Control of Operations”, 1838) adlı kitabında
görülür.
Komuta Kontrol kavramı bir harekât ortamında ilk kez
II. Dünya Savaşı sonrasında yaşanan Kore Savaşında kullanılmıştır. ABD Başkanı
Harry Truman, General Douglas MacArthur’u Uzak Doğu’daki kuvvetlerin “Komuta Kontrolü”
ile görevlendirmiştir. MacArthur, bu görev kapsamında Birleşmiş Milletler
kuvvetlerini sevk ve idare etmiştir.
Komutanın sevk ve idare sanatı ve Komuta Kontrol
kavramı tarih boyunca teknolojik ilerleme ve ihtiyaçlardan dolayı sürekli
gelişme göstermiştir.
Literatürde C2 (Command and Control) olarak bilinen
kısaltma, haberleşme teknolojilerinde yaşanan gelişmelerle birlikte önceleri C3
(Command, Control, Communications) olarak, günümüzde ise modern muharebe
sahasının ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde C6ISR (Command, Control,
Communications, Computers, Cyber-Defense, Combat Systems, Intelligence,
Surveillance, Reconnaisance) olarak anılmaya başlanmıştır.
ASELSAN 1990’lı yılların başlarından itibaren, Komuta
Kontrol alanında sistem çözümleri geliştirmiştir. Kara sistemleri, hava savunma
sistemleri ve deniz sistemleri kapsamında birçok proje yürütülmüş ve sistemler
teslim edilerek kullanıma alınmıştır.
Mete Han’dan Atatürk’e ve oradan da günümüz Türk Silahlı Kuvvetlerine kadar uzanan tarihsel süreçte, sevk ve idarenin, komuta kontrolün en güzel örneklerini sergileyen Türk Ordusunu, en gelişmiş ordulara layık şekilde Komuta Kontrol Sistemleri ile donatan ASELSAN olarak bu gururu ordumuzla birlikte yaşıyoruz.